İnsanın karakterli ya da yüksek karakterli olması gerektiği çok söylenir. Ancak karakteri oluşturan değerler sayıldığında çoğu kez fedakarlıktan bahsedilmez. Ama biz, fedakarlığın da karakteri oluşturan önemli bir değer olduğunu anlamalıyız. Bugünden itibaren bunu hiç unutmamalıyız. Fedakarlık sözde kalırsa hiçbir işe yaramaz, hep uygulanmalıdır. Önümüze bir fedakarlık yapma fırsatı çıktığında, örneğin aniden eve gelen aç bir misafire bütün yemeğimizi vermek gerektiğinde bu fırsatı değerlendirmek çok önemlidir. Fedakarlık fırsatlarını asla kaçırmamalıyız. Bu fırsatları uygulamak siz çocukları birer fedakar vatandaş olmaya hazırlayacak, ülkemize hizmet etme şansını verecektir.
Çocuk yaştan itibaren, fedakarlığı uygulamayı öğrenirsek başkalarına yapılacak hizmetin vereceği iç mutluluğu yaşayabiliriz. Aksi halde, büyüyünce, yapmak zorunda kalacağımız işler bize mutluluk yerine acı verebilir. Çünkü fedakarlığı değil de hep kendi çıkarımızı düşüne düşüne büyüyerek, ülkeye yapılacak işlerin, hizmetlerin tadını almayı öğrenmemişizdir. Bu ülkenin insanları, Kurtuluş savaşında yaptığı büyük fedakarlıklardan sonra Cumhuriyet´in kuruluşunu izleyen yıllarda giriştiği bütün işlerden büyük bir mutluluk duymuştur.
Sevgiyi geliştirin, nefretten kaçının, arzularınızı azaltın. Fedakârlık ruhunu geliştirin. Mutluluk ancak fedakârlıkla kazanılır. Fedakârlık, sağlam bir karakterin işaretidir. Karakter yaşamın dörtte üçüdür. Öncelikle iyi bir karakter geliştirmelisiniz. Bilgelik, topluma karşılıksız hizmet edilmesiyle başarılır ve fedakârlıkla da en son nokta elde edilir. Fedakârlığı eylemlerinizin tamamlayıcı bir parçası haline getirin. Bir şeyi elde etmek için başka bir şeyin feda edilmesi gerektiğini anlayalım. Çok bağlı olduğumuz, kimseyle paylaşamadığımız eşyalarımız hatta hatta yakınlarımızın sevgisini bile kardeşlerimizle paylaşalım. Kalbimizi saflaştırırsak, iyi niyetli olursak eşyaya ve kişilere olan sağlıksız bağlılıklarımızda kendiliğinden azalacaktır.
İyi özellikler geliştirmede paranın insana hiçbir faydası olmaz. Yalnızca fedakarlık, asil bir karakterin gelişmesinde etkili olur. Düşünceleri, sözleri ve eylemleri tam bir ahenk içinde olanlar asil olanlardır.
Birisi yiyecek istemek üzere kapınızı çalınca, ona büyük bir sevgi ile yiyecek vererek karnını doyurun. Bu dünyada mevcut olan her şeyde herkesin eşit hakkı vardır. Günümüzde insanlar fedakarlık ruhundan yoksundurlar. Fedakarlık hakkında söylevler vermekte uzmandırlar fakat söyledikleri şeyleri uygulamaya gelince ellerini ceplerine sokup bir kuruş bile vermeye yanaşmazlar. Söylediğiniz şeyleri eyleme dönüştürmezseniz vaaz vermenin ne faydası var ki? Başkalarına hizmet vermek için borç para almanıza gerek yoktur, sahip olduğunuz her şeyi insanlar ile paylaşın. Gerçek paylaşma ve fedakarlık budur.
Sevgi, herkeste mevcut olan ebedi prensiptir. Sevgisi olmayan tek bir insan yoktur. Fakat insan, bu sevgisini bencilce amaçlar için kullanmaktadır. Bencillikten ve kişisel çıkarlardan sakınmalısınız ve büyük bir cesaretle ve inançla fedakarlık ruhunu geliştirmelisiniz. Nasıl cesur olabilirsiniz? Bu ancak Doğru Davranışı uyguladığınız takdirde mümkündür.
Kendine güven olan yerde, mutluluk olur. Mutluluk olan yerde, fedakarlık vardır. Ve fedakarlık yoluyla insan, gerçek insan olduğunu anlar. Bencillikten kurtulamadığınız müddetçe, hayatta değerli hiçbir şeyi başaramazsınız. Bencilliği bir tarafa bırakarak diğerkâmcılığı geliştirmelisiniz.
Gerçek mutluluk, fedakarlık ruhunda yatar. Fedakarlık ruhunu geliştirdiğiniz takdirde iç huzura kavuşacak, üzüntülerden, sıkıntılardan hatta hastalıklardan bile uzak kalacaksınız.
İnsanlar, aile hayatını, evi, araziyi ve başka çeşit serveti terk etmeyi fedakarlık saymaktadırlar. Fakat bunların hiçbirisi de fedakarlık değildir! Bunları insan kolayca yapabilir. İstenilen şey, aşırı isteklerimizden, bencil düşüncelerimizden, kıskançlık, öfke, hırs, kibir gibi kötü huylarımızdan vazgeçmektir. İşte gerçek fedakarlık budur.
Eğer fedakar ruhlu iyi bir insan olursanız, bir kısım insan sizi takip edecektir. Eğer davranışlarınız iyi değilse, yüzünüze bakan bir insan dahi olmayacaktır. Etrafınızda sadece karaktersiz insanlar olacaktır. Bu da yaşantınızda size hep mutsuzluk getirir.
Sevgili çocuklar, sizler de fedakarlık yapmaya hazır olmalısınız. Fedakarlık demek her şeyi terk etmek demek değildir. Toplum içinde kalarak iyi bir isim kazanmalısınız. Bugün, mevki size iyi bir isim verebilir ancak bu, yarın ortadan yok olabilir. Fakat iyi bir insan, insani değerleri uygulayan örnek kişi olursanız elde edeceğiniz iyi bir isim sonsuza kadar var olacaktır.
Gerçek fedakarlık, bu insani değerlerin günlük hayatımızda devamlı olarak uygulanmasında yatar. Yaşamımız sırasıyla Hakikat, Doğru Davranış, İç Huzur ve Sevgi´yi takip eden devamlı bir yolculuk olmalıdır. Bu değerler kalbimizin içine işlemeli ve bedenimizin her hücresine akmalıdır.
Bu engin dünyada her nereye bakarsanız bakın, sevgiden daha kıymetli ve daha güçlü itici bir kuvvet bulamazsınız. Kökleşmiş bencillik ve kişisel çıkarlılık, insanın aklını çelmekte ve onu yanlış yollara sevk etmektedir. Bencillikten kurtulduğunuz vakit, içinizde insanlık çiçek açacak ve gizli olan güçler ortaya çıkacaktır. Zeka gücünüz meydana çıkacaktır.
İnsan, kişisel çıkarların üstüne çıkarak fedakarlık ruhu içinde başkalarına yardım etmelidir. İşte ancak o zaman, o insana gerçek bir insan denebilir; sadece eğitim insanı insan yapmaz.
En başta, iyi nitelikleri elde edin. Hiç olmazsa etrafınızdaki bazı kimselere yardımcı olmalısınız. Gösterdiğiniz çabalar bir fedakarlık unsurunu yansıtmalıdır.
YAŞANMIŞ FEDAKARLIK HİKAYELERİ
ANNE VE EVLADI
Annemin yalnızca bir gözü vardı. Ondan nefret ederdim... Çünkü bu durum beni utandırıyordu. Ailemizi geçindirmek için okulda aşçılık yapardı. İlkokulda iken bir gün annem bana merhaba demeye gelmişti. Yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi? Onu görmezden geldim. Ona nefretle baktım ve oradan kaçtım.
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım dedi ki "Eeee senin annenin yalnızca bir gözü var!"
Yerin dibine girmek istedim. Ve de annemin ortadan kaybolmasını istedim.
Bu yüzden o gün onunla karşılaşınca dedim ki "Beni gülünç duruma düşüreceğine ölsen daha iyi?!!!" Annem karşılık vermedi.Dediklerim hakkında bir saniye bile durup düşünmedim çünkü çok kızmıştım.
Onun duyguları beni ilgilendirmiyordu.Onu evde istemiyordum..
Çok çalıştım ve Singapur'a okumaya gittim.
Sonra evlendim. Kendi evimi aldım. Çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum.
Bir gün annem beni ziyarete gelmişti. Kaç yıldır beni görmemiş ve torunlarını tanımamıştı.
Kapıya gelince çocuklarım ona güldüler.
Ona "Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin!
HEMEN BURADAN GİT!" diye bağırdım.
Buna annemin sessizce "Kusura bakmayın. Yanlış adrese geldim galiba" dedi ve gözden kayboldu.
Bir gün mezunlar toplantısı için okuldan bir mektup aldım.
Karıma "iş seyahatine gidiyorum" diye bahane uydurdum.
Mezunlar toplantısından sonra sırf meraktan eski eve gittim!!!.
Komşularım annemin öldüğünü söylediler.
Hiç üzülmemiştim.
Bana verilsin diye annemin bıraktığı bir mektup verdiler.
"En sevgili oğlum her zaman seni düşünüyorum...
Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzgünüm.
Mezunlar gününe geleceksin diye çok sevinmiştim.
Ama seni görmek için yataktan kalkabilir miyim bilemiyorum.
Sen büyürken sürekli bir utanç kaynağı olduğum için üzgünüm.
Biliyor musun... sen çok küçükken bir kaza geçirmiştin ve gözünü kaybetmiştin.
Anne olarak senin tek bir gözle büyümene dayanamazdım.
Bu yüzden sana kendi gözümü verdim...
O gözle benim yerime görüyor diye seninle o kadar gurur duyuyordum ki.
Bütün sevgimle.....
Annen...
Bir Annenin Oğlunu Cepheye Uğurlayışı
Çanakkale istihkâmında Mehmed oğlu Seyyid Çavuş´un
275 kilo ağırlığındaki mermiyi sırtında taşıması
Sonbaharın aysız gecelerinden biri idi. Bulutlar birbiri üzerine yığılmış, hava, toprakla bu bulut kütlesi arasına sıkışmış, ağırlaşmış, göğüs daralmasına uğrayan insanlar gibi sıcak dalgalarıyla teneffüsü, boğucu bir tazyîk altına almıştı. Karanlık o kadar yoğundu ki sakin yıldızlı geceler bu korkunç karanlığa nisbetle adetâ gündüz sayılabilirdi. Yağmur bardaktan boşanırcasına dökülüyor, çakan şimşekler gökleri yere indirecek gibi yıkıyor, parçalıyor, güya savaşa giden askerleri top ve bomba bombardımanlarına alıştırmak istiyormuş gibi kulakların zarını patlatacak derecede muttasıl devam ediyor, yıldırımlar birbirine rekabet edercesine zikzaklı, ateşli kırık çizgileriyle tesadüf ettiği tabiî ve sınaî, açıkta bulunan her tepe noktayı tahrip edip yakmakta olanca şiddetiyle çalışıyordu. Tabîatın kıyametten numuneler gösteren bu dehşetli hengâmesinde, beşerin kudret ve azmine delil olan bir faaliyet, bir askerî faaliyet, bütün intizamıyla, bütün sekînet ve ihtişamıyla devam ediyor, harekâtına zerre kadar halel getirmeden bir dakîkasını bile kaçırmıyordu.
Bilecik istasyonunda bir askerî tren harekete hazır idi. Lokomotif buhar hazînelerinde fazla geleni keskin bir hışırtı ile dimdik semâya savuruyordu. Otuz iki vagon birbirine yapışmış, şanlı yolcularının harp safını taklit edercesine dizilmişti. İkinci zil çalınmış olmalı ki vagonlara inen binen yok. Fakat askerî trenlerin ikinci zilleriyle üçüncü zilleri arasında epeyce zaman geçtiğini biliriz. Sivil yolcu trenlerinin hareket ânını hatırlatan kondüktörlerin "tamâm tamâm" nidaları askerî bir trenin harekete hazır olduğunu anlatmaz. O sağdan saydıran, mevcudun adedini anlatan başka bir usûle, başka bir tamâma tâbi olduğundan askerî memurlar bütün mevcûdiyetleriyle çalışıyorlar, vazifelerini ikmâle uğraşıyorlardı.
Arıburnu´nda Kanlısırt´ta düşman siperine dikilen gâzî alay sancağıyla muhafızları Trenin tam karşısında ve kapısı açık, kırk beşlik bir vagonun hizasında bir karaltı vardı, oraya mıhlanmış duruyordu. Abdülkâdir Kemâlî bu karaltının ne olduğunu anlamak istemişti. Evvelâ nöbetçidir, diye hükmetti. Hakîkatte bu vatan evlatlarının şefkatli bir bekçisiydi.
Yanına yaklaştığı zaman uzun boyu, manevî kederlerin büktüğü bellerin eğilmiş şeklini andırırcasına biraz önüne doğru eğilmişti. Elinde bir değnekçik, sırtında bağlı bir torba vardı. Karaltı, hazîn sükûnu, sessiz lisânına, gözyaşı döken kalbine tercüman olmuş, mukaddes bir maksatla yaşayan bir âbide gibi orada çakılmış kalmış bir Türk anası idi. Yıldırımların salıverdiği kuvvetli projektörlerin aydınlığı, sararmış, çizgili çehresini gösterdi. Başındaki örtü ıslanmış, çenesine, şakaklarına, akçıl saçlarına yapışmıştı. Yıldırımların kesildiği her sınırlı zaman zarfında gözleri vagona çevriliyordu. Abdülkâdir yaklaştı:
Çanakkale siperlerinde askerlerimiz
- Valide burada ne duruyorsun? suâliyle aşağıdaki konuşma başladı:
- Şimendiferde/trende asker oğlum var, onu geçirmeğe, selâmetlemeğe geldim.
- Oğlun kimdir, nerelidir?
- Söğüt´ün Akgünlü köyünden, Osmancık´ın ana yatağından, Mahmud oğlu Hüseyin.
- Çağırayım mı, görmek istiyor musun?
- Ona bir sözüm var, söyleyecektim. Zahmet olmazsa sana duâ ederim.
Abdülkâdir vagona koştu. Bir künye okudu: Mahmut oğlu Hüseyin, Söğüt. Bir ses:
- Efendim. Benim Mahmut oğlu Hüseyin, Söğüt Akgünlü´den.
- Gel oğlum, seni anan görmek istiyor.
Delikanlı vagondan atladı. Şimşek ışıltılarından seçilebilen levendâne bir vücut, filiz gibi bir boy; Hüseyin çelik bir heykel gibi hazır ol vaziyetinde, sağ el selâm ve ihtiram mevkiinde, Abdülkâdir´in karşısında emre hazır idi. Beraberce yürüdüler. Muhterem validenin karşısında durdular. Hüseyin anasının elini öptü. Zavallı valide ciğerparesini bir daha kokladı. Dedi ki:
-Hüseyin! Dayın Şıpka´da, baban Dömeke´de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale´de şehîd oldular.
Bak, son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun, öl de köye dönme. Yolun Şıpka´ya uğrarsa, dayının ruhuna fatiha okumayı unutma. Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin.
Hüseyin bu sözleri, kalbinin ahd ve vefa derinliklerine gömdüğünü îmâ eden bir huşu ile dinlemişti. Anasını ve Abdülkâdir´i selâmladı, gitti.
Abdülkâdir, bu büyük ruhlu kadınla yalnız kalmış idi, sordu:
-Valide, demek ki sizin soyun erkekleri hep şehîd oldular öyle mi?
-Yalnız bizim soy değil oğul. Elli yıldır köylü mezarlığa delikanlı gömmedi. Dîn dursun da bırak, biz hep ölelim.
-Şimdi köyünüzde hiç erkek yok mu?
-Köyümüz bütün erkek dolu. Bizi beğenemediniz mi? Hiçbir işimiz geri kalmadı, evvelden nasılsak yine öyleyiz. Bağrımıza kara taş bağladık, düşman mahvoluncaya kadar dayanacağız. Yaradanım bana o günü göstermeden canımı almasın.
Abdülkâdir, bu ulu validenin karşısında donmuş kalmıştı. Dayanamadı, gözlerinden iftihar yaşları salıverdi ve bir îmân ve kanâatle şu sözleri söyleyerek ayrıldı: "Milleti doğuran da ana, yaşatan da."
FEDAKARLIĞIN BÖYLESİ
Yermük Gazasında bulunmuş olan bir sahabi bizzat anlatıyor:
Harp durmuş, yaralıların ihtiyaçları karşılanmaya başlanmıştı. Ben de su dolu kırbamı alıp amcamın oğlu Haris e koştum. Yaralılar arasında bulup suyu uzattığım sırada, yan taraftan İkrime'nin feryadı duyuldu:
-Su ne olur bir damla su!
Haris bunu duyunca, kaş göz işaretiyle suyu ona götürmemi istedi. Ve kendisi dudaklarını kilitledi, asla içmedi. Koşarak oraya vardım, suyu İkrime'ye uzatırken bir ses daha geldi.bu da İyaş´ın feryadıydı.
-Allah rızası için bir damla su, çok perişanım! diyordu. İkrime de Haris gibi dudaklarını kilitlemiş işaret ediyordu, suyu ona götür diye... Koştum, yaralılar arasında arayıp İyaş´ı buldum. Ne var ki İyaş´ın ruhu ,şehitlerle beraber uçmuştu...Cansız cesedi, sıcak kumların üzerine uzanmış bulunuyordu.Dönüp İkrime'ye geldim.Baktım ki ikrime de onu takip etmiş, o da uçmuş öbür şehitlerle birlikte...Bari dedim Haris e yetişeyim de onu olsun içireyim.ne çare (bilgi yelpazesi.net) ki,geldiğimde onun da cansız cesediyle karşılaştım.O da hareketsiz yatıyordu sıcak kumların üzerinde.
Mübarek sahabi sözlerine şöyle devam ediyor, diyor ki:
-Hayatımda çok fedakarlık gördüm. Ama hiç biri bu derecede değildi. Kendilerinin su ihtiyacı kesindi. Ama kardeşlerini duyunca onlara göndermişler, ölümleri pahasına bu yardımı yapmışlardı.
Ünlülerin Fedakarlık Hakkındaki Güzel ve Anlamlı Sözleri
İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.
Hz. Muhammed (sav.)
Bir mum diğer mumu tutuşturmakIa ışığından bir şey kaybetmez.
Mevlana
Güzel kelebek isteyen, çirkin tırtılı ezmemeli.
Cenap Şehabeddin
İnsanın kendi felaketine tahammül edebilmesi büyük hünerse, başkalarının felaketini paylaşabilmesi daha büyük bir hünerdir.
Joseph Joubert
Düşünceli ve fedakar bir avuç insanın, tüm dünyayı değiştireceğinden hiç bir zaman şüphe etme.
Margaret Mead
Başkaları için kendinizi unutun, o zaman sizi de hatırlayacaklardır.
Mihayloviç Dostoyevski
Meyvelerin doğması için, bütün çiçekler solar.
Wolfgang Van Goethe
Efendi adam, kendisinden çok şey, başkalarından az şey bekIer.
Konfüçyüs
Bu dünya düşmanlarını da gemisine alabilecek bir Nuh ister.
Arif Nihat Asya
Bir insanın sana neler verebileceği değil, senin için nelereden vazgeçeceği önemlidir
George Wilhelm Friedrich Hegel
Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur.
Necip Fazıl KISAKÜREK
Fedakarlık Üzerine Yazılmış Bir Kaç Şiir...
söylenmeli mi fedakarlık
yüzüne karşı insanın
diyet mi ödemeliydi
uğruna fedakarlık yapılan
fedakarlık lafta kalan
Enfal Törün
Fedakarlık Fedakarlık yürek ister
Fedakarlık cesaret ister
Fedakarlık iman ister
Fedakarlık adamIık ister
Herkes yapamaz bunu
Allah herkese nasip etmez bunu
Allah boş koymaz fedakar kulunu
Öbür dünyada da bulur o bir yolunu
Cafer İşler
Fedakarlık apayrı bir şey
İnsanlar herkese fedakarlık yapmalı
Dünya barışla dolsun
Hadi fedakarlık yapın.
Küçücük bir şey bile yeter
İnsanların mutlu olmasına
Mutluluk her şeye değer
Bunun için ise fedakarlık gerekir.
Fedakar insanlar sevilirler toplum tarafından
Fedakarlık yapmak zor değil
Sen yapmayı iste yeter
Fedakar olalım.
Aylin Yartaşı
Eruhlu bir annenin engelli çocuğu için yaptığı bu fedakârlık herkese örnek olacak cinsten... İnsanlık dersinin en büyük tanığı olan 60 yaşındaki Kumrişan Güneş'in hikâyesi nice cefalarla dolu...
Siirt´in Eruh ilçesinde yaşayan Kumrişan Güneş (60), bedensel engelli oğlu Ramazan Güneş´i (14) eğitimden mahrum kalmaması için 4 yıldır her gün okula sırtında götürüyor. Evlerine bir kilometre uzaklıkta bulunan, Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu´na ulaşmak için büyük bir mücadele veren fedakâr anne, çamurlu yollardan geçmek zorunda kalıyor.
Felçli evlattan ibretlik fedakarlık!
Niğde´de felç nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkum olan Fadime Soyer, engeline rağmen yatalak babasına bakıyor.
Niğde´de 9 yaşındayken nereden geldiği bilinmeyen bir kurşunun beline isabet etmesi sonucu felç olan 41 yaşındaki Fadime Soyer, 5 yıl yatalak annesine baktıktan sonra 3 yıldır da yine yatalak olan babasının bakımını tek başına yaparak, çevresindekileri şaşırtıyor.
Soyer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiyken okula gittiği sırada sokakta beline isabet eden bir mermi ile omiriliğinin parçalandığını söyledi.
Belinden aşağısını hissetmediği ve ayaklarını kullanamadığı için 32 yıldır tekerlekli sandalyeye bağlı yaşamak zorunda kaldığını anlatan Soyer, buna rağmen hayattan kopmayarak hem annesine hem de babasına baktığını vurguladı.
YURDUN DÖRT BİR YANINDA CUMHURİYET BAYRAMI KUTLANIRKEN, VAN´IN DOLAYLI KÖYÜNÜN TEK ÖĞRETMENİ YUSUF AÇAR OKULUNUN TADİLATIYLA UĞRAŞIYOR.
Türkiye´de Cumhuriyet´in 92´nci yıl dönümü törenlerle kutlanırken, Van´a 98 kilometre uzaklıktaki Dolaylı köyünün tek öğretmeni Yusuf Açar, 10 gün önce atandığı okulda önce çocuklara Cumhuriyet´i anlattı, ardından da okulda tadilata başladı.
5 GÜNLÜK TADİLDE TADİLAT YAPACAK
5 gün sürecek tatili evinde değil dağların arasındaki tek derslikli 9 öğrencisi bulunan okulun tadilatıyla geçirecek olan Yusuf öğretmen, mahalle sakinleri ve öğrencilerin de gönlünde taht kurdu.
"BİZ ÖĞRETMENİZ, FEDAKÂRLIK YAPMALIYIZ"
Okulun birçok yerinde döküntüler olduğunu belirten öğretmen Yusuf Açar, sınıfta tezek sobasını yakıp, hemen işe koyularak yıkık yerleri tamir edip, boyamaya başladı. Gece gündüz çalışarak okulu en kısa sürede eğitime açmaya çaba gösterdiğini belirten fedakâr öğretmen Açar, "Okula geldiğimde tek dersliğimizin eğitme hazır olmadığını gördüm. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü´nden malzeme aldım. İlk olarak bazı bölgelerin alçı tadilatını yaptım. Şimdi de boyamasını yapıyorum. Tatil yapmadım. Bir tatilimi de burada geçirmek istiyorum. Çünkü bu okulun en kısa sürede eğitim öğretime açılması gerekir. Burada 9 öğrenci var ve bunlar bizim geleceğimiz. Onlara sahip çıkmalıyız. Biz öğretmeniz fedekârlık yapmalıyız." dedi. Fedakâr öğretmen çalıkanlığıyla köy halkının gönlünde taht kurdu.